Tekrar Osmaniye’ye dönüp iş başı yapmıştım. Daha bir zevkle çalışıyordum, bu arada artık kalfa olmuştum, haftalığım artmıştı. Bir branş seçmek lazımdı çünkü bizim imalatta bir kaç çeşit vardı: lokum, sucuk, cezerye, helva, reçel, akideli boyalı şeker ve draje leblebi şekerdi. Ben zor olan drajeyi seçip ona yoğunlaştım. Birkaç ay sonra da ustam bana teslim etti, gitti. Ben imal etmeye başladım; sarılı, beyazlı, kırmızılı, yeşilli renklerde boyalayıp bir de cilaladın mı satışa hazır. İşte o zaman bir şekerleme ustasının keyifli anı, hele bir de patron gelip, bakıp: eline sağlık senin gibi güzel olmuş, dedim mi deme keyfine. Paramı ziraat bankasından hesap açtırıp, oraya yatırıyordum. Artık öyle gezmelere, tozmalara gitmiyordum. Arkadaşlarım bana iyice cimrileştin dese de umurumda değildi; çünkü Selvi’yle kuracağımız yuvanın hayalindeyim, başka bir şey gözümde yoktu. Bol bol şiir yazıyor, boş vakitlerde saz çalıp türkü söylüyordum. Adım dertli aşığa çıkmıştı. Artık sonbahar, kış bitmiş; ilkbahar gelmişti. Mektup anlaşmamıza göre yasaktı. Hasretlik bir kurt gibi içimi kemiriyor, geceleri uykularım kaçıyor, kabuslar görüyordum. Bu da beni yoruyordu. Bir gün abime bir mektup yazdım. Kuluncak’taki evimiz kötüydü, üstü toprak, duvarlar yıkılıyordu. Abi dedim biraz param var sana göndereyim de evi yeniliyelim. Bir kaç zaman sonra nihayet cevap geldi. Gardaş diyordu :Ben evi ve bahçeyi sattım; biliyorsun babamız iç güveysi imiş, rahmetli Kızılhisar köyünden Kuluncak’a gelmiş, bir oğlu olan dul bir kadınla evlenmiş, tabi o kadın ölmüş, anamızı almış. Şimdi ise o mal, oğlana;yani Hüseyin babama kalmış. Bizim hiç bir tutanağımız yani tapumuz yok. Sen de biliyorsun ki bu konuda bazı istenmeyen olaylar oldu. Bize gereği yok satlık ettim. Hüseyin babam(yani üvey abim) bize kırk bin lira verdi:Mülk anamın malı burayı er hakkı olarak babanıza verdim. Artık yetiştiniz, ben size evle yetiştirdiğiniz ağaçların parasını veriyorum,dedi. Ben de kabul ettim. Şimdi ise Şaban enişteyle beraber Osmaniye’den arsa aldık. Güzün göçüp geliyoruz. Gelmeden önce Darende’ye gidip, selviye bir takı takıp, öyle geleceğiz ve Osmaniye’ye ev yapacağız. İnşallah daha iyi olacak ,Şaban enişte; Kuluncak’ın Yunluk mezrasında oturan, ana bir baba ayrı, ablamın eşiydi. Kuluncak’taki ev ve bahçe için üzülsem de ( orada hatıralarım doğduğum, büyüdüğüm ev gezip dolaştığım, kirazını, eriğini, elmasını, dutunu, kaysısın ve her türlü sebzesini yediğim yerdi.) anamın ve abimin yanıma gelmesine, buraya ev yaptıracak olmamızdan dolayı da mutluydum. Anamın, abimin gelecek olması nedeniyle ben, ne kuluncağa gidebilmiş ne de Selvi’mi görebilmiştim. Bu da bana çok acı veriyordu ne hikmetse her gün kötü rüyalar görüyor, ağlayarak uyanıyordum. Yine bir gün bir rüya gördüm. Rüyamda Selvi’yle güzel bir ağaçlık yerde buluştuk, gerçekte olduğu gibi gözlerime bakıp, bir şey diyecek oldum. Parmağıyla sus işareti yapıp, cebinden bir altın yüzük çıkardı ve parmağıma taktı;ben üzüldüm ona takacak bir yüzüğüm yoktu, sonra dönüp gitti. Çok hüzünlenmiştim, arkasından yürüdüm. Kurumuş çalılıkların arasında kaybettim… Çalıların arasında ağlayarak koşuştururken elbiselerim yırtıldı. Elim, ayağım dikenlerde kanadı. Birden sıçradım, hala rüyanın etkisinde kalmıştım. Kalbim göğüs kafesimi yırtacak gibi atıyordu. Kendimi tutamadım hala ağlıyordum. O gün pazardı. Çok sevdiğim alim bir zat vardı, öğlen namazında bekledim. Camiden çıkınca elini öpüp, Enverül Hamit camii avlusunda oturup, rüyamı anlattım. biraz suskun kaldıktan sonra bana dönüp :Hayır olsun inşallah amma yüzük takmak ayrılığa delalettir, gördüğün rüya senin çok çile çekeceğini gösteriyor, çalılık da bu demek ;amma her şeyin en iyisini bilen ALLAH tır. Tevekkel ol, biz sadece yorumluyoruz, hani İbrahim Hakkı Hazretleri diyor ya: Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler…iyi olur inşallah, deyip giderken ben de kendimi bekar evime attim. İçimi bir hüzün kaplamıştı. Ya ayrılık olursa ben nasıl yaşardım. Selvi’siz, tek oda olan o evde bir kat yatağım bir de garip sazim, başka da bir bardağım dahi yoktu. Garip sazı kucağıma alıp, yaşlı gözlerle şu türküyü söyledim:
ÖLÜRÜM
Gurbette hasretin kesti iflahım
Suna boyun görmez isem ölürüm
Kavuştur sen bizi yüce ALLAH’IM
Hallerini sormaz isem ölürüm.
Bu sevda kahrını çeken biliyor
Sensiz bir saniye bin yıl geliyor
Ağlıyor gözlerim benzim soluyor
Nergis saçın örmez isem ölürüm.
Kadir mevlam sana açtım elimi
Sen biliyon aciz kulun halini
Gördüğüm rüyalar kırar belimi
Muradıma ermez isem ölürüm.
Düşmüşüm ben yüce dağlar ardına
Canım kurban sevenlerin merdine
Düşürme ayrılık zordur derdine
Gonca gülüm dermez isem ölürüm.
Aşk dediğin duygu çekilmez çile
Boşa mı konuyor bülbülüm güle
Beraber yürüyüp doğru menzile
Senin ile varmaz isem ölürüm.
Yeydani’iyi kül ettin nara yandırıp
Çöllere düşürdün başım döndürüp
Giydirip gelinlik ata bindirip
Bizim evde görmez isem ölürüm.