Ekınler biçilmiş şılın olmuş yada harman yerine çekilmiş ya sıra bekleyip kara patosla çekilecek yada öküzlerle veya atla katırla dövenle sürülecek o zamanlar patos sadece üç kişide vardı, İşte böyle bir günde saylak denen yerde sürüyü otlatırken gece on bir gibi bir ağzı mor koyun var hep sürüden ayrı gider hemen hemen dört ayağıda çarpık belliki daha öncede bir kaç kez kırılmış kaçıp kaçıp şılına gidiyor yediği bir tarafa çekip dağıdıyor tarlada en yakın akrabamın, Bir getirdim iki getirdim baş edemedim bir deynek fırlattım orda kaldı yanına vardığımda ön ayağı dizden kırılmış vay benim başıma gelen,
Bir an için terettüt ettim daha sonra toparlanıp bir pilan yaptım sürüyü orta punara doğru dönderip koyunu boynuma aldım ,koyun tahmini altmış ,altmış beş kilo civarı ve benim yaşım on üç,saylak denen yer taşlık kaygan üç yüz metre kadar inişli bir yer, Koyun boynumda sürü önümde içimde müthiş bir korku düşe kalka havşeye sürüyü sokup eve vardım yemeğimi yiyip bir şey olmamış gibi gelip davarın içinde yatıp sabah erkenden sürüyü alıp arazinin yolunu tuttum mor koyun kaldı orda öylen vaktı sürüyü sağılmaya getirdim o günde ağam kuluncakdan gelmiş ,
Ağam bana söyle hele mor koyuna ne oldu?
Valla ağam herhalde keçiler havşeden taş düşürmüş sabah kalktım ayağı kırılmış,
Ağam bana bak eğer taşla kırılmış olsaydı yara izi olurdu bu deynek işi ,Kızarmış bozarmış susmuştumki hatun geldı işte o an benim için küçük kıyamet kopmuştu oylesine sinirlenmişdiki burnundan soluyordu adeta ,
Çoban çoban sen nasıl kıydın o asılım mor koyuna seni mor koyunun sebebi onun yerine senin ayağın kırılsaydı artık bedduanın ardı arkası kesilmiyordu, Mevsim yazın sonları düşük söğüt çobanların en çok uğrak yeri bir yanı ali bân hüyüğü bir yanı başören köyünün yaylalığı ağlak kıran bir yanı mâden çıkarılan kırmızı çal etrafı çayırlık tam ortada billur gibi akan kaynak suyu menşur düşük söğut punarı ,çobanlar güz mevsiminde burayı cok sever koyunu çoban helkesine sagarlar bir keven yakıp üzerinde bişirirler onuda bu soğuk suya koyarlar on dakıyka sonra üzeri iki barmak kaymak olur onu ekmeğe dürerler yerler südüde içerler tabi bana ne koyun sağdırırlar nede o küçük helkem olurdu,
İşte böyle bir günde üç çoban orda birleştik sürüler çayırda otlarken herkes azzığını çıkarttı ben hariç sende çıkar dedilersede ben şimdi yemiyorum dedim ,bunun üzerine şaka yollu bana çöküp belimden azzığımı çıkardılar ne görsünler içinde sadace dürüm yapılmış bir yavan ekmek neden onlarla yemediğim anlaşılmıştı hem bana üzüldüler hemde kızdılar yahu şu peynirin kaymağın tere yağın çökeleğin bolluğunda yavan ekmekmi konur çobana,eve gidince söyleyeceksin, o zamanlarda hatunum köye gitmiş kızı gelmişti birazda utanarak durumu kıza anlattım onun söylediği beni dahada şaşırttı allahı seversen çoban ne konursa onu yer abimde yavan ekmek yiyordu deyip geçişdirdi,,
Artık eylül ayı girmek üzere ramazan ayı gelmişti oruç tutuyordum saatim omadığı için bazan iftarımı yatsıya yakın açıyordum dışarıda hafşede davarın içinde yaytığım için parlak bir yıldız dogardı işte o zaman sahur vaktiydi kalkıp tüm evleri gezip sahura kaldırırdım, Bir seher vaktı davarı yürüttüm uykulu uykulu köçek tepesine dogru gıderken arkamdan bir seslenen oldu dönüp baktığımda ,o yayla komşumuz yaşlı bir amcaydı merhabalaştıktan sonra ,bana dönüp bu gün benim çoban kangala kız bakmaya gitti bugün beraber yayalım bana yardımcı ol ,olur emmi deyip sürüyü katıp alçak çala doğru gittik ,gamer örenden kepirden dönüp körçe punara geldiğimizde emmi kösdekli saatine bakıp iftar olmuş haydi şu helkeyi al iki koyun benden bir keçide senden sağ orucumuzu açalım dedi ,utandım bir şey diyemedim iki koyun ondan bizdende sarı keçiyi sağdım iftarımızı açtık saat on gibi eve geldik tabi benim ilk işim koyun ve keçilerin kafasını tutup ağamın kızıda sağacak, bir yandanda laflıyorduk babam geldi dedi ananın selamı varmış seni özlemiş derken,sıra sarı keçiye gelmiştiki baktıki südü yok ayağa kalkıp sen keçimi sağdın babama diyimde sen gör her ne kadar durumu anlattımsada kızgınlığı geçmemişti,
Sahur vakti olmuştu ağam geldi azzığımı verip belime bağlarken bana sert sert bakıp lan eş,,,oğlu,,,eş,. Deyip sen nerden öğrendin bunu sen benim çoluğumun çocugumun rızkınımı yiyorsun deyip öyle bir tekme savurduki davar zibilinin üzerine köksüz ağaç gibi serildim kalkmaya çalışırken bahtımın karanlığı gecenin zifiri karanlığından daha karanlıktı o tekme kıçıma değilde sanki bahtıma vurulmuştu sevğili okurlar kesinlikle bu yazdıklarım bir kurgu değildir tamamen yaşadığım hayat hikayemdir insan hayatında bazı anlar vardırki unutulmaz aradan kırk yedi yıl geçmesine rağmen aklıma geldikce göz yaşlarıma hakim olamam, Orta punar yaylasında son bahar gelmiş sürü sahipleri yavaş yavaş köye iniyorlardı biz üç çoban kalmiştık koç goyurum vakti gelmişti ,
Koçlar önceden dutulmuş köyde besidelerdi bana haber gönderdiler davarı kapulu kayaya indirdim burası doğal bir yapı gibiydi yüksek kayaların srasından alvar tarafına giden yol geçiyordu hemen dibinden tohma çayı akıyordu ön tarafı düzlük ve çimenlikti az sonra koçlar kınalanmış boyunlarına elma takılmış tekelerin boynuzlarına zil takılmış kömbeler yapılmış konu komşu toplanıp geldiler önce ağa iki el silah sıktı o an koyunlar koçlar keçiler tekeler bir birine karıştı belkide buda çobanlığın güzel bir yanıydı,
Yenildi içildi sürüyü alıp tekrar yaylanın yolunu tuttum üç çoban kalmıştık beraber yayıyorduk bir müttet sonra onlarda gitti artık yapayanlızdım bir gün hala bazı keçilerde süt vardı hepsini sağdım üç kıloluk bir helke çıktı niyetim yogurt yapmaktı ama maya yoktu davarı hafşeye sokup keşen koyağına gittim burası orta punara beş klometre civarıydı keççiler kabiylesinin orda ağılları vardı osman da orda koyun güdüyordu gece gidip maya getirip yogurdu mayaladım ,sabah kalkıp davarı yaylıma götürdüm akşam geldiğimde bana azzık getirmişlerdi amma helkeyle yoğurduda götürmüşlerdi keşke bir kaşık yiyebilseydim o kadar zahmete rağmen yiyememiştim ama çok çok zoruma gitti,
Havalar iyice soğumuştu bir akşam ağam geldi azzık getirmişti bana artık davar havşede yatmaz haydi aşşağı ağıla gidiyoruz ağilın içinde yükseğe yapılmış tahtadan yer vardı hem orda yatıyor hem yemeği orda yiyordum ağılın altında ufak bir dere vardı kışın akıyordu suyu oradan alıyordum on üç yaşındaydım ve tek başıma derenin içinde bir ağılda kalıyordum can yoldaşım üç aylık bir kangal köpek yavrusuydu ,
Artık yavaş yavaş kar yağmaya başlamıştı yine böyle bir günde köçek tepesinde yayyordum ılık bir rüzgar esti ardından lapa lapa kar yağmaya başladı, kuzu kevenleri ıslandıgı için koyunlar keçiler öyle yemeye başladılarki ıslak yağan kar sanki onlara bayram oldu, Akşam erkence gelmiştim kapı açıktı keçiler birden içeriye koşuştu koyunlarda arkasından, bir an korktum acaba içeride kurtmu vardı cesaretimi toplayıp bir kamam vardı elime alıp bir elimede deyneğimi alıp içeriye girdim birde ne göreyim, benim ekmekler keçilerin sğzında bulgur yere dökülmüş lambanın şişesi kırılmış onunla kalsa yatağımda yok kim yapardı bunu bilmiyordum aşşağı dereye indiğimde benim yatak suyun içinde sudan çıkardım ama yatılmazdı o gece karanlıkda kalmıştım hemde açtım davarın zibilini bir köşeye kürüyüp yığardık davar gübresini mezar gibi açıp içine girip üzerimide orttüm beni terletip koksada en azından sıcaktı,
Sabah sürüyü çıkarıp erzinganın kuza doğru gittim açtım ve üşüyordum iki tane bıyık bogazlı çobana rasladım büyük olanı bana davara dikkat et dün bizim davara şuğul boğazında kurt girmiş üç koyun yemiş, yanındaki küçük çoban bana ille bu köpeği bana ver deyıp duruyordu açtım ama utandım ekmek isteyemedim köpekde açtı hayvan sinileyip duruyordu, Akşam oldu ağıla geldim çok açıkmıştım yatıp uyusam belki geçer diye düşündüm rabbim kimseyi açlıkla terbiye etmesin aç insan uyuyamıyor sabahı zor ettim, yine aynı yere doğru gittim o tarafta kar azdı o yüzden davar orda doyuyordu, kuşluk vakti olmuştu açlık ve soğuktan olacakki acayıp bir uykum geldi, bir dulda yer bulup oraya büzüştüm,
Uyumuşum gözlerimi açtığımda ikindin geçmiş ne sürü var nede ben kalka biliyordum donmuştum adeta elimi ayağımı kırmaştırarak kalkmaya çalıştım ve nihayet ayağa kalka bildim ama ayakta durur halimde yoktu güçlükle biraz ilerledim malesef sürü güzükmüyordu en iyisi ağıla gitmekti , Ağıla vardığımda çok şükür sürü içerdeydi ama köpeğim yoktu ne yapayım diye düşünürken aklıma bir oğlak kesmek geldi geldide ya ağam hayır bunu yapamam, Bir ufak oğlak vardı ben odunu yakınca ocağın başına gelir yatardı yine aynı yerde yatıyordu bir kulağını kessem ne olurdukı iyi fikirdi bıçağı çıkartıp kulağını kesince hayvan öyle bir bağırdıki davarlar ürküp bir birini ezdi hatta benide öylesine korkmuştumki tarif edilemez,
Biraz kendime gelince ocakda bulunan odunları yakmak için kıbriti çikardığımda nemlenmişti ne kadar uğraştımsada kıprit bitti ocağı yakamadım, kulağı çiğ çiğ yemeye çalıştım miydem bulandı kaldırıp attım artık duramazdım belkide açlıkdan olüp gidecektim en iyisi köye gitmekti, Kabıyı çektim kilidi falanda yoktu çeketimin astarını söküp kapıyı bağlayıp deynegimi elime alıp yola düştüm hafif bir kar vardı hava açık ve karanlıktı bu vaziyette yola çıkmak delilikti ama açlıktan ölmekten iyiyidi,
Boz atlı denen yere yaklaşmışdımki karşıdan bir karartının geldiğini görüp irkildim buralarda insan olmaz olsa olsa bu kurt dur çocukca aklımla deyneği silah gibi tutup korkutacaktımki, iki el ateş edildi anam öldüm diye bağırmışım osırada o kişi koşup yanıma geldiki benim ağam hala silah elinde lan ne geziyon bu gece yarısı ben seni kurt sanıp vurmaya sıktım allahtan iyi nişancı değilmiş,başımdan geçen olayı anlattım, beraber ağıla gelip ocağı yaktı pilavun suyunu koyduk otururken yüzü gözü kan içindeki oğlağı görup,buna ne oldu deyince hemen atılıp şuğul boğazında yayyordum bir kurt geldi kulağından kaptı bende bağırıp taş atınca kaçtı dedim, her zaman olduğu gibi ters ters bakıp eğer kurt kapsa yırtık olur bu bıçakla kesilmiş, bu kez ağlayarak gerçeği anlattım oda güldü,
Artık yirmi günüm fala kalmış kurban bayramıda yaklaşmıştı karnım doymuştu ama hala uykum gelmiyordu anam abim evimiz köy arkadaşlarım burnumda tütüyordu, Birden ellerimi rabbime açip ya rabbim sen büyüksün inşallah sabah kalkıyım bir metre kar yağsın bizde köye gidek, Sabah kalktığımda kapıyı açamadım ağamı çağırdım zorla sçtık oh be vallahi yarim metreden fazla kar yağmış sanki rabbim bu yetim masum çocuğun duasına icabet etmişti, Ağam,haydi önden çığır aç gıdıyok deyince öylesine mutlu olmuştumki tarif edilemez ağamda farkına varmış olacakki ya mustafa ALLAHA mı yalvardın ne yaptın bu kadar kar yağdı, Artık köye gelmiş evime anama kavuşmuş bu arada kurban bayramı gelmış artık inssnların içindeydim evde yatakda yatıyordum yirmi gün sonrada günüm bitmiş senelik binlıradan beş yüzünü alamadım,
Sonradan öğrendimki ağıla gelip bana o zulimi yapan bıyık boğazı köyünden mehmet sağlam namidiyar mamo imiş guya benim ağanın kızı ağıldaymış onlarda davarı şuğul boğazında bırakıp ağıla gelmişler kımseyide görmeyince etrafı dağıtıp gitmişler tabi o zamanda davarlarına kurt girmiş üç koyunlarını kurt yemiş aç kalan benim köpekde oraya leşe gitmiş onlarda köpeğimi alıp götürmüşler, Sevgili gönül dostlarım sevgili okurlar o çobanda osmaniyeye yerleşti bazan düğünde cenazede görüşünce bana hakkını helal et diyor sana zulim ettim aç bıraktım,
Şimdi ben size soruyorum bu çoban arkadaşıma hakkımı helal edeyimmi yorumlarınızı bekliyorum,,,,selam ve dua ile
DEVAM EDECEK…
Her daim yediğim bir yavan ekmek
Anlıma yazılmış çileyi çekmek
Bir keçi sağmayla yenir mi tekmek
Beni tatlı candan bezdirmedin mi
Yırtık ayakkabım dikenler batar
Özlerim anamı burnumda tüter
Bilmiyom bu çilem ne zaman biter
Bana bu türküyü yazdırmadı mı
Döşşeğim kuruluk yastığım koyun
Yaşım on üçünde daha bir toyum
Emmim yoktur sahip çıkmadı dayım
Sinemde yaramı azdırmadın mı
Günüm bitti yarı param vermedi
Bu bir yetim emek çekti demedi
Bu nasıl vijdandı aklım ermedi
Daim kapısında gezdirmedin mi