Adı Aşk 10 « Kernek Haber – Malatya Haber :Son Dakika Malatya Haberler

30 Ocak 2025 - 08:48

Adı Aşk 10

Son Güncelleme :

05 Temmuz 2022 - 9:14

480 views
Adı Aşk 10

Zehir etti bana ekmeği aşı

Kurusun gayrı bu gözümün yaşı

Gerçeğe dönüştür gördüğüm düşü

Beni bu çileden kurtar ALLAH’ım

Ömrümün baharında yetimlik, yoksulluk, gurbetin kahrı yetmezmiş gibi şimdi bir de ayrılık derdi omuzlarıma yüklenmiş de kamburumu çıkarmıştı. Hep ağlıyordum ama o da bir çare değildi. Yapmamam gereken şeyleri yapmaya başlamıştım, bu da bana acı ve üzüntü veriyordu. Bizim Kuluncak’tan iki arkadaşım vardı, halaoğlu ve dayıoğluydu. Osmaniye eski fıstıkçılar çarşısında orta halli bir lokanta vardı. Bu iki arkadaş zaman zaman orada çalışırlardı, bazen de bizim orda şekerlemede çalışırlardı. İşte onlar lokantada çalışırken ben de bekar adam, gidip orda yerdim yemeğimi. Sahibi Urfalı İbrahim Çiftçi idi ama herkes ona İbrahim Usta derdi. İri yarı, ak benizli, güler yüzlü, merhametli bir adamdı. Param olsun olmasın sormazdı. Mevlüt isminde bir büyük oğlu vardı. Belki benden bir yaş ufaktı ama iri yarı biri olduğu için aynı sayılırdık. Onunla da arkadaş olmuştuk, öylesine içli dışlı olmuştuk ki bazen evlerine gider, orda yer içer ve sonra orada yatardım. İbrahim Usta iki evliydi, iki evi de yan yanaydı. Mevlüt büyük hanımındandı. Ben onlara giderdim, Mevlüt’ün birkaç tane daha erkek ve kız kardeşleri vardı. Kendisi o zamanlar okuyordu. İyi yürekli hayırsever bir anası vardı, ismi Rahme idi ama ona Urfalılar Rahmo diye hitap ederdi. Ben ise onu anamın yerine koymuştum, Rahma ana diyordum. O da ince, uzun boylu, esmer bir kadındı ama yüreği, insanlığı pamuk gibi beyaz ve yumuşaktı. Bir gün yine yemek, yemek için lokantaya gittim. İbrahim Usta yemekleri hazırlayıp eve gitmiş, Mevlüt tezgahın başındaydı. Her zaman olduğu gibi köşedeki masaya oturup güveç, pilav, cacık istedim. Garson olmasına rağmen Mevlüt kendisi yemekleri getirdi ve yanıma oturdu. Kafasındaki beyaz kepi çıkarıp masanın üzerine koyup uzun uzun yüzüme baktı. “Gözlerin kızarmış yine mi ağladın?” dedi. Evet de artık gözyaşlarımı içime akıtıyorum, sen nasıl anladın?” dedim. O da “Senin her halinden belli oluyor.” dedi. ”ne yapayım?” dedim,”Kolayı var, seni everelim” dedi. Şaşkınlıkla ”beni mi?” dedim,” evet.” dedi. nasıl olacak dedim, biliyorsun kışın benim düğünüm var sen de zaten geleceksin, ben sana bir kız göstereceğim bizim tanıdık, Urfa Bozovalı. Güldüm “Ulan gardaş, üç göz bir ev yaptırıyoruz, köydeki yeri sattık ancak kaba inşaatı bitirdik, benim aldığım belli üstelik önümde abim var.” deyince Mevlüt kahkahayı bastı “Yemezler, Darende’de Selvi’ye aşık olurken onun için ölürken ve bu acınacak hale düşerken önümde abim var demiyordun. Bak gardaş sen hayat dolu, şen şakrak bir insandın. Şimdi insanların acıyarak, bazı hallerine de kızarak baktığı biri oldun. Yazık sana, Allah’ın İzniyle seni bu çileden kurtaracağım. Bak bana dua edeceksin. “Peki gardaş verirler mi?”, ”Sen bilmezsin bizimkileri. Anam, babam giderse o iş tamam.” deyip gelen müşterilere bakmak için kalkıp gitti. Ben de yemeği yiyip biraz dolaşıp bir kahvehaneye oturup çay içerken bir arkadaş geldi. Beni kaldırıp parka getirdi. Oturup birer sigara yaktık, “Durum nasıl?” dedi. Sanki o da bunu bekliyordu “ Durum vahim, aklımdan çıkmıyor, rüyalarıma giriyor.” dedim. O da “Yahu boş ver, sen burada derbeder olurken o, Hollanda’da keyif sürüyor, haydi bir türkü söyle de dinleyek.“ dedi. Zaten dolmuşum, eli kulağa atıp şu türküyü söyledim:

Düğün ettirmedin bayram göstermen
Çektirdiğin kadar çekesin e mi
Durdurdun dünyamı rüzgar estirmen
O tatlı canından bıkasın e mi
Aşkın ile sinem nâra dağlattın
Gidip yâd ellere kara bağlattın
Hasretinle ömür boyu ağlattın
Sen de hep gözyaşın dökesin e mi
Üzerime sevda dağın yıktırdın
Yollarına gece gündüz baktırdın
Yetim çocuk gibi boyun büktürdün
Ömür boyu sende bükesin e mi
Yalvardım Mevla’ma açtım elimi
Şikayet eyledim dertli halimi
İki büklüm ettin kırdın belimi
Tek ayağın ile sekesin e mi
Ben istedim onun uğrunda ölem
Karşılık bulmadı saldığım selam
Derde düşen yine derman ben olam
Gelir diye yola bakasın e mi
Aşık Yeydani’yi aldı bir hüzün
Hazana tutuldum gelmeden güzün
Beni gördüğünde kızarsın yüzün
Coşkun seller ile akasın e mi.

Öylesine kendimi kaptırmıştım ki parkta etrafımıza toplanan insanlardan bile habersizdim. İçlerinden birisi “Bire! Yeğenim ne kadar içten söyledin, bu kadar mı çok sevdin?”, ”Evet dayı, çok sevmiştim ama olmadı. Evlenip gavur ellerine gitti. Tüm ızdırabım ondandır.” deyip oradan arkadaşa veda edip ayrıldım. Eve vardığımda kafam iyice karışmıştı, nereye kadar böyle gidecek. İçimden rabbime yalvarmak geçti. Gariplerin, yolcuların, dertlilerin duası kabul olur derler ya açtım ellerimi, döndüm kıbleye: Ey Rabbim! Ben günahkar olsam da senin acizâne bir kulunum, biliyorum kusurum büyük ama sen Gâffuru râhimsin, esirgeyen, bağışlayansın beni bu çileden kurtar. Bana doğru yolu göster, bir vefasız uğruna helâk olup gideceğim. Bu dertli kuluna yardım et! Beni doğru yola ulaştır. Amin deyip yattım, uyumak ne mümkün, sabahı zor ettim. Ondandır ki uykusuzluktan gözlerim kızarıyordu ve görenler sen, hep ağlıyor musun diyorlardı. Vakit kış mevsimine yaklaşmıştı, evin işi hala bitmemişti. Bir göz odada, kirada mecburen kalıyorduk. Günlerden pazardı, iş arkadaşlarımla Osmaniye’de Karaçay diye bilinen bir akarsu vadisi vardı, oraya gezmeye gittik. Sonbaharın sonu olmasına rağmen her taraf doluydu. Sararan yapraklar ayrı bir renk katıyordu. Tam suyun kenarındaydık, ayaklarımızı suya sokmuş, bir taraftan çerez yiyor, bir taraftan sohbet ediyorduk. Bizden iki metre ileriye (belli ki yeni evliler) bir çift geldi. Yaslı bir kayanın üzerine oturup hem etrafı seyrediyorlar hem gülüşerek konuşuyorlardı. Mutlulukları her hallerinden belli oluyordu. Yanlarında armut getirmişler, delikanlı dilim yapıyor, birbirlerine ikram edip yiyorlardı. Sanki bana nispet yapıyorlar sanki bana maziyi hatırlatıp yaramı deşmek için gelmişlerdi. Birden benzim sarardı, gözyaşlarına boğulmuştum. Arkadaşlar ne olduğunu anlamasa da ustam, durumu fark etmişti. Biraz da deliydi “kalkıp kovalayayım mı?” dedi.”Yok be! Usta, dur da bir türkü söyleyeyim.” o da “Gençlerin neşesini kaçırma, o zaman söyle de dinleyek.” Dedi.

Gülistan içinde pembe gülümdün
Hazan vurup geçmen zor gelir bana
Her çeşit çiçekten anzer balımdın
Terk edip de gitmen ar gelir bana
Öyle sevmiştim ki tarife sığmaz
Kararttın dünyamı hiç güneş doğmaz
Harlanan sineme karlarda yağmaz
Yanar alev alev kor gelir bana
Bülbül de kahretmiş gül de ötmüyor
Hayalle avunmak bana yetmiyor
Söndürdün ocağım gayrı tütmüyor
Sıkılır bu canım zor gelir bana
Bilmez miydin senin için ölürüm
Ayaklar altına aldın kururum
Öksüz çocuk gibi ağlar dururum
Şu kocaman dünya dar gelir bana
Hayırsız ettiğin sanki yetmiyor
Çilem büyük çekmekle bitmiyor
Şu yalan dünyama şafak atmıyor
Zifiri karanlık kör gelir bana
Şu fani alemde huzur bulmadım
Yeydani’m ağladım bir gün gülmedim
Bu nasıl şans imiş bende bilmedim
Bir vefasız zalim yar gelir bana.

Kafamı kaldırdığımda o yeni evli çift yanı başımdaydı. Önce alkışlayacak oldular, sonra gözlerimdeki yaşı görünce vazgeçtiler. Bayan “Ağzına sağlık Aşık, ne güzel içten söyledin, vallahi mest olduk.” deyince yavaşça ayağa kalkıp “Sağolun, uyumlu bir çift olun birbirinizi üzmeyin, ben sevdim kavuşamadım. Ortada bir şey yok iken bırakıp gitti, bu gözyaşım da ondan bana tek miras kaldı. Hem biliyor musunuz? Ben sizi, mutlu mesut, hele de armudu birbirinize ikram ettiğinizi görünce birden mazi gözlerimde canlandı. Çünkü az da olsa bu mutluluğu ben de yaşamıştım. Hem biliyor musunuz? Sizi öyle görünce efkar basıp bu türküyü söyledim, şimdi alkışlaya bilirsiniz.” deyince hem arkadaşlarım hem o yeni evli çift alkışladılar. Bu benim seyirciden ilk alkışımdı.

Akşam üzeri çarşıya yaklaşmıştık ki Mevlüt’le karşılaştık. “Ne geziyon?” diye sorunca “Davetiye dağıttım, haftaya düğünüm var. Seni gördüğüme sevindim, abini de al da gel.” deyip elime bir çorap verip gitti. Ben de çorap elimde düşünceli adımlarla evin yolunu tuttum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
Malatya Boşanma Avukatı-Malatya Ceza Avukatı